jautājums |
atbilde |
katlanmak, dayanmak, tahammül etmek hazmetmek, çekmek, -e katlanmak Ona katlanmaktan başka seçeneğimiz yoku. sākt mācīties
|
|
We had no choice but to put up with it
|
|
|
dayanmak, katlanmak, tahammül etmek sabretmek, sebat etmek, acıya katlanmak Hayatta birçok zorluklara katlanmak zorundasın. sākt mācīties
|
|
You have to endure a lot of hardships in life.
|
|
|
pohpohlamak, yağ çekmek-yakmak, övmek, yalakalık yapmak dalkavukluk yapmak, yağ yakmak O beni pohpohlamak istedi. sākt mācīties
|
|
|
|
|
övmek, beğenmek, alkışlarla (birşeyi, birini) ilan etmek alkışlamak, bağırarak ilan etmek Eserleri sanat eleştirmenleri tarafından beğenildi. sākt mācīties
|
|
His work was acclaimed by art critics
|
|
|
tereddüt etmek, duraklamak duraksamak, teklemek, çekinmek sākt mācīties
|
|
|
|
|
sarılma, kucaklaşmak Sana sarılmak için sabırsızlanıyorum. sākt mācīties
|
|
|
|
|
sakatlamak, yaralamak, zedelemek, incitmek, bir uzva zarar vermek Başka hiç kimse yaralanmadı. sākt mācīties
|
|
|
|
|
acele etmek, acele ettirmek, sıkıştırmak, telaş etmek acele, koşuşturma, telaş Tom genellikle telaş içinde yemek yer. sākt mācīties
|
|
Tom usually eats in a rush.
|
|
|
elde etmek, edinmek, almak, sağlamak bulmak, -den elde etmek Bazı şeyleri elde etmek zordur. sākt mācīties
|
|
obtain from Some things are difficult to obtain.
|
|
|
bir şeyi öğrenmek, edinmek Raporun bir kopyasını almayı başardım. sākt mācīties
|
|
I managed to acquire a copy of the report.
|
|
|
gözlemlemek, izlemek, gözlemek, dikkatle bakmak gözlem yapmak, müşahede etmek, gözetlemek, -e uymak Tom kuşları gözlemlemeyi sever. sākt mācīties
|
|
Tom likes to observe birds.
|
|
|
•hokkabazlık yapmak •yeterli zaman olmadığında aynı anda bir çok şey yapmaya çalışmak yolsuzluk yapmak, hile, yer değiştirmek •Tom nasıl hokkabazlık yapılacağını bana öğretti. •Pek çok kadın iş ve aile arasında hokkabazlık yapmak zorunda. sākt mācīties
|
|
•Tom taught me how to juggle. •Many women have to juggle work and family.
|
|
|
birleş(tir)mek, kaynaş(tır) mak (firma, organizasyon) karışmak, kaynaşmak, -in içinde erimek, -kaybolmak Küçük şirketler daha büyük şirketlerle birleşmeye zorlandı. sākt mācīties
|
|
merge with/into Small companies were forced to merge with larger companies.
|
|
|
birleştirmek, dahil etmek, katmak, anonim şirket haline getirmek, birleştirmek Oyunlarına dans ve pandomim dahil etmeye başladı. sākt mācīties
|
|
He began to incorporate dance and mime into his plays.
|
|
|
hayatta kalmak, sağ kurtulmak, sağ kalmak, -den sağ kurtulmak sākt mācīties
|
|
|
|
|
sağlamlaştırmak, güçlendirmek, kuvvetlen(dir)mek Yüzme bacakları güçlendirir. sākt mācīties
|
|
Swimming strengthen the legs.
|
|
|
dikmek, dikiş, dikiş atmak Bunu benim için dikebilir misin, Bebeğim? sākt mācīties
|
|
stitch up Can you stitch this up for me, baby?
|
|
|
ovalayarak yıkmak, temizlemek, fırçalamak sākt mācīties
|
|
|
|
|
rencide etmek, kızdırmak, gücendirmek, kırmak suç işlemek sākt mācīties
|
|
|
|
|
küsmek, kırılmak, incinmek gücenmek, alınmak, küskün, kırgın, alınmış olmak, dagın, -dan kılmak sākt mācīties
|
|
be offended to/by
|
|
|
selamla(ş)mak, karşılamak, selam vermek kutlamak, tebrik etmek, merhabalaşmak O, onu neşeyle selamladı. sākt mācīties
|
|
greet eah other She greeted him cheerfully.
|
|
|
nüfuz etmek, içine işlemek, yayılmak geçmek, sinmek, sızmak Eski duvarlara su sızmıştı. sākt mācīties
|
|
Water had permeated into the old walls.
|
|
|
böbürlenmek. övünmek, kendini methetmek palavra atmak, atıp tutmak sākt mācīties
|
|
|
|
|
övünmek, böbürlenmek, iftihar etmek övünme, iftihar, palavra O, yetenekleri hakkında övündü. sākt mācīties
|
|
He boasted about his skills.
|
|
|
suçlamak, ayıplamak, sorumlu tutmak karalamak, kabahat, suçlama Tom bizi suçlamak istiyor. sākt mācīties
|
|
|
|
|
alnından öpmek, beğenmek, takdir etmek sākt mācīties
|
|
We applauded the performer.
|
|
|
uymak uyum sağlamak, -e uymak -e uygun olmak, uygun olarak, mutabakat Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı. sākt mācīties
|
|
His speech didn’t accord with his feelings.
|
|
|
göklere çıkartmak, gururlandırmak Şiir Roma imparatorluğunu yüceltmek için yazılmıştır. sākt mācīties
|
|
The poem was written to exalt the Roman Empire.
|
|
|
süslerle donatmak, süslemek, bezemek güzelleştirmek, tezyin etmek Onlar odayı çiçekler ile süslediler. sākt mācīties
|
|
They adorned the room with flowers.
|
|
|
servis tabağını süslemek Balıkları limon dilimleri ile süsleyin. sākt mācīties
|
|
Garnish the fish with lemon slices.
|
|
|
bir karara ilişkin uzun süre endişe duymak, kıvranmak, ıstırap çekmek, aşırı acı çekmek mücadele etmek, uğraşmak, kafa yormak Lee, kız arkadaşına ne alacağı konusunda kıvrandı. sākt mācīties
|
|
Lee agonized over what to buy his girlfriend.
|
|
|
hayrete düşürmek, garib, şaşırtmak, şaşkınlık, hayret ettirmek Sınavı geçerek herkesi şaşırttı. sākt mācīties
|
|
He amazed everyone by passing the exam.
|
|
|
başvurmak, temyiz, cazibe, çekicilik rica etmek, albeni, müracaat etmek Tom yardım başvurusunda bulundu. sākt mācīties
|
|
|
|
|
tiksinmek, iğrenmek, hor görmek, nefret etmek O şiddetten nefret ediyor. sākt mācīties
|
|
|
|
|
kusmuk, kusma Tom kusmak üzere gibi görünüyor. sākt mācīties
|
|
Tom looks like he’s about to puke
|
|
|
kusma, kusmuk, çıkarmak, püskürtmek sākt mācīties
|
|
Tom vomited into the bucket.
|
|
|
tiksindirmek, iğrendirmek iğrenç, nefret, tiksinme sākt mācīties
|
|
|
|
|
sokmak, eklemek, yerleştirmek takmak (bilgisayar) Lütfen madeni para yerleştirin. sākt mācīties
|
|
|
|
|
sokmak; sokuşturmak, sıkıştırmak, (içine) sokmak, tıkmak, tepmek •sokmak, koymak, yerleştirmek •iştahla yemek/atıştırmak, tıkınmak * Tam da kocaman bir kase makarnayı gömmek üzereydim. sākt mācīties
|
|
tuck, tuck sth into/behind/under tuck in/into st *I was just about to tuck into a huge bowl of pasta.
|
|
|
-i yok etmek; -i ortadan kaldırmak, -i bertaraf etmek, yakayı sıyırmak, kurtulmak, başından savmak yakayı sıyırmak, kökünü kazımak, yok etmek, sepetlemek Kötü bir alışkanlıktan kurtulmak kolay değildir. sākt mācīties
|
|
It is not easy to get rid of a bad habit.
|
|
|
engebeli arazi de yürüyüş yapmak, kır yürüşü yapmak, yükselmek gezmek, yürümek, kırda uzun yürüş yapmak, dolaşmak, gezinti yapmak Ben dağlarda yürümekten hoşlanırım. sākt mācīties
|
|
I like to hike in the mountains.
|
|
|
yürüyüşe/gezmeye çıkmak, dolaşmak yürüyüşe çıkmak, gezmeye çıkmak Çok ısınmadan bir yürüyüşe çıkalım. sākt mācīties
|
|
Let’s go for a walk before it gets too hot.
|
|
|
önemsemek, kulak vermek, dikkat etmek, aldırmak özen, dikkat Onun tavsiyesine dikkat et. sākt mācīties
|
|
|
|
|
•tutkuyla/ihtirasla istemek •aşırı cinsel istek duymak, şiddetle arzulamak şiddetle istemek, tutku, ihtiras •aşırı cinsel istek, şehvet düşkünlüğü •Yıllarca gizlice onun peşinden koşmuştu. •Bu ihtirasla istenilecek bir arabadır. sākt mācīties
|
|
•She had secretly lusted after him for years. •This is a car to lust after.
|
|
|
giymek, giyinmek, kilo almak sahneye koymak O, ayakkabılarını giymek için eğildi. sākt mācīties
|
|
He stooped to put on his shoes.
|
|
|
kızartmak, fırında kızartmak, kızarmak kavrulmuş Kuzuları sıcak fırında 35 dakika kavurun. sākt mācīties
|
|
Roast the lamb in a hot oven for 35 minutes.
|
|
|
ıslanmak, ıslatmak, emdirmek •sırılsıklam etmek kuru fasulye -bakliyat- ıslatma, suya girmek, çok içmek Tavayı lavaboda ıslatmak için bıraktı. Kuru Fasulyeyi Islatmanın On Nedeni Hayatınızı Değiştirebilir. sākt mācīties
|
|
He left the pan in the sink to soak. Ten Reasons Soaking Dried Beans Can Change Your Life.
|
|
|
devralmak, yönetimi ele almak üzerine almak (ticaret) Tom devralmak için hâlâ çok genç. sākt mācīties
|
|
Tom is still too young to take over.
|
|
|
ile arkadaş olmak, (biriyle) arkadaş olmak, kabullenmek, meşgul olmak John’un Jane ile arkadaş olduğunu duydum. sākt mācīties
|
|
I hear that John has taken up with Jane.
|
|
|
yığılmak, çöküş Çatı, kar yükü altında çöktü. sākt mācīties
|
|
The roof collapsed under the weight of snow.
|
|
|
ilişkilendirmek, bağdaştırmak birleştirmek, birleşme ile arkadaşlık etmek, görüşmek Çoğu insan bu markayı kaliteli ile ilişkilendirir. sākt mācīties
|
|
associate with sb Most people associate this brand with good quality.
|
|
|
•oluşturmak, meydana getirmek •... den/dan oluşmak/meydana gelmek -den oluşmak, ihtiva etmek, içine almak •Orkestra amatör ve profesyonel müzisyenlerden oluşmuştur. •Kadınlar, polis gücünün% 15'ini oluşturmaktadır. sākt mācīties
|
|
be comprised of •The orchestra was comprised of amateur and professional musicians. •Women comprise 15% of the police force.
|
|
|
sınırlamak, tahdit etmek, kısıtlamak, sınırlandırmak, çevrelemek -e hapsetmek, -e kapatmak, hapsetmek Onları nereye hapsettin? Yorumlarını tartıştığımız konuyla sınırla. sākt mācīties
|
|
confine sth to Where did you confine them? Confine your remarks to the matter we are discussing.
|
|
|
dönüştürmek, değiştirmek, çevirme, (askeri) sınıf değiştirmek din değiştiren kimse sākt mācīties
|
|
convert sth into sth I converted my yen into dollars.
|
|
|
türemek, -den elde etmek, sağlamak, kaynaklanmak Bu kelime Yunancadan türetilmiştir. sākt mācīties
|
|
This word is derived from Greek.
|
|
|
tartışmak, çekişmek, itiraz etmek uyuşmazlık, anlaşmazlık, çatışma İlacın faydaları olduğunu tartışmıyorum. sākt mācīties
|
|
dispute from/over/with I'm not disputing that the drug has benefits.
|
|
|
ortaya çıkmak, doğmak, zuhur etmek •... den, dan çıkmak, görünmek, belirmek •belli olmak, ortaya çıkmak zor bir durumun sonuna gelmek, üstesinden gelmek •Gölgelerden bir figür çıktı. •İşverenlerine yalan söylediği ortaya çıktı. sākt mācīties
|
|
•A figure emerged from the shadows. •It emerged that she had lied to her employers.
|
|
|
•Hak-yetki vermek/kazandırmak/tanımak •başlık koymak, isimlendirmek •hakkı olmak, hak kazanmak, yetkili olmak •hakkı olmak, yetkili olmak, •hak vermek, adlandırmak •İşsiz olmanız size ücretsiz tıbbi tedavi hakkı verir. •Vatandaşlık başvurusu yapma hakkım var. •İlk romanı Daha Masum Zamanlar olarak adlandırıldı. sākt mācīties
|
|
be entitled to •Being unemployed entitles you to free medical treatment. •I’m entitled to apply for citizenship. •Her first novel was entitled More Innocent Times.
|
|
|
•(Politika, Siyaset) odaklanmak, odaklanmak •bir noktada yoğunlaş(tır) mak odak noktası Gözlerinize karanlığa odaklanması için zaman tanıyın. sākt mācīties
|
|
Give your eyes time to focus in the darkness.
|
|
|
örneklerle açıklamak, resimlemek örneklemek, göstermek, tasvir etmek Bu yeni keşif, erken insanlık tarihi hakkında ne kadar az şey bildiğimizi gösteriyor. sākt mācīties
|
|
This new discovery illustrates how little we know about early human history.
|
|
|
yorum yapmak, fikir beyan etmek, görüş belirtmek yorum Annem her zaman ne giydiğimi söyler. sākt mācīties
|
|
My mum always comments on what I'm wearing.
|
|
|
•yorumlamak, tefsir etmek •çevirmek, tercüme etmek canlandırmak, oynamak, çevirmek Rehberden bizim için yorum yapmasını istememiz gerekiyordu. sākt mācīties
|
|
We had to ask the guide to interpret for us.
|
|
|
•... olarak kabul etmek; ... gözü ile bakmak; ... gibi değerlendirmek •dikkate almak, itina ile bakmak, özenle değerlendirmek •çok beğenmek, takdir etmek saymak, hesaba katmak, önem vermek, çok beğenmek, takdir etmek Planlar şüpheyle karşılandı. sākt mācīties
|
|
The plans were regarded with suspicion.
|
|
|
haklı göstermek/çıkarmak, mazur göstermek, geçerli nedeni olmak, suçsuzluğunu kanıtlamak (Bilgisayar) blokla iki yana yaslamak Bu bilet fiyatlarını nasıl haklı çıkaracaklarını bilmiyorum. sākt mācīties
|
|
I don't know how they can justify those ticket prices.
|
|
|
tepki göstermek, karşılık vermek, mukabele etmek reaksiyon göstermek Hızla tepki göstermek zorundaydık. sākt mācīties
|
|
|
|
|
•cevap/karşılık vermek, yanıtlamak •tedaviye cevap vermek •Polis çağrıya ne kadar çabuk cevap verdi •Uyuşturucu tedavisine iyi yanıt veriyor. sākt mācīties
|
|
•How quickly did the police respond to the call •She's responding well to drug treatment.
|
|
|
eski yerine/durumuna/hâline vb. getirmek •onarmak, yenileştirmek •geri vermek, iade etmek onarım •Bölgede artık barış sağlandı. •Tablo, gerçek/asıl sahibine iade edildi. sākt mācīties
|
|
•Peace has now been restored in the region. •The painting was restored to its rightful owner.
|
|
|
korumak; sürdürmek, devam ettirmek, tutmak aklında tutmak, unutmamak, elinden kaçırmamak, kaybetmemek •Her şeyi korumak isteyen her şeyin kaçışına izin verir. •Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık. sākt mācīties
|
|
•Whoever wants to retain everything lets everything escape. •We had to retain a lawyer.
|
|
|
sürdürmek, devam ettirmek, ayakta tutmak sürdürmek, maruz kalmak, idame ettirmek Ekip bu düzeydeki performansı sürdüremeyebilir. sākt mācīties
|
|
The team may not be able to sustain this level of performance.
|
|
|
•tutmak, kavramak, yakalamak •ele geçirmek, zapt etmek(yer/yasadışı birşey) •fırsat varken alelacele süratle yapmak yapışmak, haczetmek •Kolumu yakaladı ve beni kendisine doğru çekti. •Sabahın erken saatlerinde askerler kontrolü ele geçirdi. sākt mācīties
|
|
•She seized my arm and pulled me towards her. •Troops seized control in the early hours of the morning.
|
|
|
sākt mācīties
|
|
I separated the class into three groups.
|
|
|
belirtmek, belirlemek, açıkça belirtmek tayin etmek, ayrıntılarıyla belirtmek Tom kaç tane kurşun kalem alacağını belirtmedi. sākt mācīties
|
|
Tom didn't specify how many pencils to buy.
|
|
|
vurgulamak, önemini belirtmek stres,*stresli, Tom çok stresli bir işi var. Bu konuyu vurgulamak istiyorum. sākt mācīties
|
|
*stersli, Tom has a very stressful job. I want to stress this point.
|
|
|
fayda, yarar, çıkar, kar Bu senin menfaatin için. sākt mācīties
|
|
This is for your benefit.
|
|
|
yol göstermek, rehberlik etmek, yönlendirmek Tanrılar sonuna kadar insanlığa rehberlik etmek için yeryüzüne indiler. sākt mācīties
|
|
Gods came down on earth to guide humanity to its end.
|
|
|
istifade etmek, -den yararlanmak, faydalanmak Akıllı bir kişi hatalarından faydalanır. sākt mācīties
|
|
A wise person profits by his mistakes.
|
|
|
sonraya bırakmak, ertelemek, tecil etmek uymak, -e boyun eğmek (to ile), Kararı başkasına bırakmak, başkasının fikrine uymak, saygı duymak Ödemeler üç ay ertelenebilir. sākt mācīties
|
|
The payments can be deferred for three months.
|
|
|
uymak, (to) (-e) uymak, (-e) riayet etmek to veya with ile uymak, intibak etmek, alıştırmak Kurallara uymak zorundasın. sākt mācīties
|
|
conform to/with You must conform to the rules.
|
|
|
savaşmak, mücadele etmek, harp etmek savaş, mücadele, vuruşma Bu sürekli çikolata yeme arzusuyla savaşmalıyım. sākt mācīties
|
|
I have to combat this constant desire to eat chocolate.
|
|
|
•komplo kurmak, gizli plan yapmak •problem olmak, bozmak, olumsuzluk yaratmak •Kral, danışmanlarını kendisine komplo kurmakla suçladı. •Koşullar onun planlarını mahvetmek için komplo kurmuştu. sākt mācīties
|
|
•The king accused his advisers of conspiring against him. •Circumstances had conspired to ruin her plans.
|
|
|
•tutuklamak, tevkif etmek •bir konuyu anlamak tutuklamak •Polis, suçluları yakalayamadı. •Tehlikeyi kavramada yavaştılar. sākt mācīties
|
|
•The police have failed to apprehend the culprits. • They were slow to apprehend the danger.
|
|
|
•itiraf etmek •kabul etmek, hastayı kabul etmek içeri almak, kabul etmek Anahtarları çaldığını itiraf etti. sākt mācīties
|
|
She admitted to stealing the keys.
|
|
|
•birikmek, toplanmak •biriktirmek, artırmak, tasarruf etmek Kimyasallar vücudunuzda birikir. sākt mācīties
|
|
The chemicals accumulate in your body.
|
|
|
bir şeyden çok nefret etmek, tiksinmek, nefret etmek, iğrenmek ✗gramer, aşamalı kullanılmaz. •nefret beslemek •Her türlü zulmden tiksiniyorum/nefret ediyorum. •Irkçılıktan çok nefret ediyor. sākt mācīties
|
|
✗Don’t say: He was abominating racism. •I abominate cruelty of all kinds. •He abominates racism.
|
|
|
•boş boş dolaşmak, gezinip durmak, amaçsızca gezinmek •yürüyerek uzaklaşmak, ayrılmak, terketmek dağılmak, başka alemlere dalmak, asıl konudan uzaklaşmak, dalıp gitmek •Kasaba etrafında amaçsızca dolaştılar. sākt mācīties
|
|
I was bored and my thoughts started to wander. •They wandered aimlessly around the town.
|
|
|
•tapmak, tapınmak, ibadet etmek •taparcasına sevmek, tapmak tapınma •Hepsi aynı tanrıya taparlar. •Annesine tapıyordu. sākt mācīties
|
|
•They all worship the same god. •She worshipped her mother.
|
|
|
tecavüz etmek, ırzına geçmek 15 yaşındaki çocuk, okuldan eve dönerken tecavüze uğradı. sākt mācīties
|
|
The 15-year-old was raped on her way home from school.
|
|
|
•birine büyük zevk vermek, büyülemek, kalbini çalmak •tecavüz etmek (eski kullanım) bir kadını isteklerine karşı seks yapmaya zorlamak Onun gülümsemesi beni çok etkiledi. sākt mācīties
|
|
I was utterly ravished by the way she smiled.
|
|
|
sarkıntılık etmek, taciz etmek elle rahatsız etmek Çocukları taciz etmekle suçlandı. sākt mācīties
|
|
He was accused of molesting children.
|
|
|
rahatsız/taciz/tedirgin/ etmek, bezdirmek usandırmak, bezdirmek Adamlar dehşete düşen mültecileri taciz etmeye çalışıyorlardı. sākt mācīties
|
|
The men were trying to harass the terrified refugees.
|
|
|
dert vermek, can sıkmak, sıkmak, zahmet vermek sinir bozmak, sıkıntı, zahmet, dert Tom Mary'nin canını sıkmak istemiyordu. sākt mācīties
|
|
Tom didn't want to bother Mary.
|
|
|
ibaret olmak, -den oluşmak -den oluşmak Komite on üyeden oluşmaktadır. sākt mācīties
|
|
The committee is made up of ten members.
|
|
|
bir şeyi bir şeyden kurtarmak Kendimi bu kötü alışkanlıktan kurtarmaya çalışıyorum. sākt mācīties
|
|
rid of/off I'm trying to rid myself of this bad habit.
|
|
|
sınırı aşmak, aşırıya kaçmak, geçmek, aşmak, ihlal etmek geçmek, ileri gitmek Satışlar bu yıl şimdiye kadar 1 milyon doları aştı. sākt mācīties
|
|
Sales have exceeded $1 million so far this year.
|
|
|
üstün gelmek, üstün olmak, geçmek, baskın çıkmak, bastırmak, aşmak baskın çıkmak Kitabın başarısı herkesin beklentilerini aştı. sākt mācīties
|
|
The book's success surpassed everyone's expectations.
|
|
|
•başa çıkmak, hemen ilgilenmek, ele almak, çaresine bakmak •nazik bir konuyu/yapılan kötü bir şeyi biriyle paylaşmak/konuşmak bir şey veya biriyle başa çıkmaya çalışmak için: Bu sorunu çözmenin birçok yolu vardır. sākt mācīties
|
|
There are many ways of tackling this problem.
|
|
|
emmek, özümsemek, içine çekmek içine almak, zapt etmek, soğurmak Kumaş tüm nemi emerek cildinizi kuru tutar. sākt mācīties
|
|
The fabric absorbs all the moisture, keeping your skin dry.
|
|
|
•evlat edinmek •yeni bir şeyi kullanmaya başlamak veya kabul etmek benimsemek, kabul etmek •Çift, bir kız çocuğu evlat edinmeyi umuyor. •Yeni bir yaklaşım benimsedik. sākt mācīties
|
|
•The couple are hoping to adopt a baby girl. •We've adopted a new approach.
|
|
|
merakla beklemek, ummak, sezmek, tahmin etmek önceden tahmin edip ona göre davranmak Önümüzdeki yıl fiyatların düşeceğini tahmin ediyoruz. sākt mācīties
|
|
We anticipate that prices will fall next year.
|
|
|
değerlendirmek, değerini belirlemek, kıymet takdir etmek Testler, bir çocuğun okuma becerilerini değerlendirmek için tasarlanmıştır. sākt mācīties
|
|
The tests are designed to assess a child's reading skills.
|
|
|